(1200-1933(M))
Biographical history
Sultan II. Abdülhamid, personelin takibindeki en önemli adım olarak, 1879 yılında devlet hizmetinde çalışan memurların resmi personel kayıtlarının tutulmasını sağlamak amacıyla Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nu kurmuştur.
II. Abdülhamid devrinde Osmanlı devlet teşkilâtında görev alan memurların görevleri süresince gelişim aşamalarını izlemek amacıyla 1879 yılında Dâhiliye Nezâreti’ne bağlı olarak kurulan Sicill-i Ahvâl Komisyonu’nun ve 1896’da bu komisyonun lağvedilmesiyle onun yerine teşkil edilen Me’mûrîn-i Mülkiyye Komisyonu’nun faaliyetleri sonucu 1879-1909 döneminde düzenlenmiş olup bu dönemde devlet hizmetinde bulunan memurların sicil kayıtlarını ihtiva etmektedir.
Sicill-i ahvâl defterlerine kaydedilen özet biyografiler, memurların devlet hizmetine ilk girdikleri zaman vermek zorunda oldukları “tercüme-i hâl varakası” denilen matbu bir belge ile tercüme-i hâl varakasına eklenmesi zorunlu olan bazı resmî evraklar esas alınarak hazırlanırdı. Tercüme-i hâl varakasında memurun doğum tarihi, baba adı, eğitim durumu, görevleri, eserleri, rütbe ve madalyaları, kazandığı mükâfatlar, aldığı cezalarla ilgili cevaplandırılması istenen sorular bulunurdu.
Sicill-i ahvâl defterlerinin alfabetik fihrist defterleri düzenlenmiştir. Fihrist defterlerine memurların ve babalarının ismi, memuriyetleri, tercüme-i hâl varakalarının numaraları yazılırdı. Bir memurun sicill-i ahvâl defterindeki sicil bilgilerine ulaşmak için memurun adı ve babasının adının bilinmesi yeterliydi. Esas sicil defterleri ve fihrist defterleri gizlilikleri itibariyle sandıklarda saklanırdı. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Kānûn-ı Esâsî’ye göre her daire kendi memurunu kendisi seçeceğinden umumi sicil uygulamasına son verilerek 1909 yılından itibaren her memur için kendi dairesinde özel sicil dosyaları oluşturulmaya başlanmıştır.
16 Temmuz 1902 tarihinde babasının öğretmenlik yaptığı İnebolu’da doğdu. Kastamonu’da başladığı orta öğrenimini ağabeyinin öğretmen olarak bulunduğu Aydın’da sürdürdü. Daha sonra döndüğü Kastamonu’da idâdînin dokuzuncu sınıfında iken bir süre Kastamonu’da özel idarede kâtip olarak çalıştı. Edebiyat hocası İsmail Habip’in (Sevük) teşvikiyle yazdığı ilk şiirleri bu şehirde çıkmakta olan Açıksöz gazetesinde yayımlandı (1922). Ardından öğrenimini sürdürmek için Ankara’ya gitti. Son sınıfına kaydolduğu Ankara Dârülmuallimîni’nden Temmuz 1922’de mezun oldu. Aynı yıl Giresun’un Piraziz nahiyesinde öğretmenliğe başladı. Bir yıl Samsun’da öğretmenlik yaptıktan sonra Balıkesir’e tayin edildi. Balıkesir’de bulunduğu yıllarda (1924-1926) Çağlayan adıyla bir edebiyat dergisi çıkardı (20 Teşrînievvel 1341 / 20 Ekim 1925). Mayıs 1926’ya kadar on beş sayı yayımlanan bu dergide şiirleri ve Gönül Kızı takma adıyla “Aya Mektuplar” başlığı altında yazıları çıktı. Kastamonu Lisesi’ni 1927 yılında bitirdikten sonra İstanbul’a giderek Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’ne kaydoldu. Hocalarından özellikle M. Fuad Köprülü’den etkilendi ve onun teşvikiyle Almanca’sını ilerletti. Bu yıllarda Köprülü’nün tavsiyesiyle kendilerine Türkçe dersi verdiği Theodor Menzel, Franz Taeschner, Paul Wittek ve Herbert Duda gibi Türkologlar’la münasebetlerini daha sonra da devam ettirdi.
Orhan Şaik Gökyay Edebiyat Fakültesi’ni bitirince (1930) Kastamonu Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak tayin edildi. Daha sonra muhtelif Anadolu şehirlerinde öğretmenlik yaptı. Edirne’de bulunduğu sırada kendisi gibi öğretmen olan Ferhunde Sarıoğlu ile evlendi. Âdeta adıyla özdeşleşen “Bu Vatan Kimin?” adlı şiirini Bursa’daki öğretmenliği sırasında yazdı. 1938’de, uzun süreden beri üzerinde çalıştığı Dede Korkut hikâyelerini yayımladı. Ertesi yıl, daha sonra Devlet Konservatuvarı haline getirilen (1941) Mûsiki Muallim Mektebi’ne öğretmen ve müdür olarak tayin edildi. Irkçılık-Turancılık davasında tutuklanıncaya kadar (1944) bu görevde kaldı. On bir ay sonra beraat edince tekrar öğretmenliğe döndü. Galatasaray Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği (1946-1951), İngiltere’de talebe müfettişliği (1951-1954) yaptı. Yurda dönünce İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’ne edebiyat öğretmeni olarak tayin edildi (1954). 1959 yılında P. Wittek’in daveti üzerine Londra’ya gitti ve School of Oriental and African Studies’de Türk dili ve edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962’de tekrar Eğitim Enstitüsü’ndeki edebiyat öğretmenliğine döndü. 13 Temmuz 1967’de yaş haddinden emekliye ayrıldı. Bundan sonra da Eğitim Enstitüsü’nde ve ölümünden birkaç yıl öncesine kadar Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde ders verdi. 2 Aralık 1994’te öldü ve ertesi gün Üsküdar Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi.
Feylesof lakabıyla tanınan II. Meşrutiyet devri şairi, edebiyatçı, felsefeci ve politikacı Rıza Tevfik (d. 1869, Cisr-i Mustafapaşa–31 Aralık 1949, İstanbul), bugün daha çok şair olarak hatırlanmaktadır. 1913’ten sonra hece vezniyle yazdığı şiirlerle asıl şöhretini kazanmıştır. Doğu ve Batı dünyasına ait geniş bir felsefi birikime sahip olan Rıza Tevfik yeni bir ekol kurmaktan ziyade mevcut felsefi bilgileri yorumlayarak bunlarla modern görüşler arasında dikkate değer benzerlikler üzerinde durmuştur. Bir Yahudi okulunda öğrenimine başlayan Rıza Tevfik, erken yaşta İspanyolca ve Fransızca öğrenmiş, yarım bıraktığı Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i Mülkiye’deki eğitimlerinden sonra Tıbbiye-i Mülkiye’den mezun olup 30 yaşında doktor olmuştur. İlk Türk kadın pedegog Ayşe Sıdıka Hanım ile evlenen Rıza Tevfik’in 3 kız çocuğu, onun ölümünden sonra ikinci evliliğini yaptığı Nazlı Hanım’dan 2 erkek çocuğu oldu. 1907’de İttihat ve Terakki Partisi’nden Meclis-I Mebusan üyesi seçildi. 1913-1918 yılları arasında politikaya ara vererek Darülfünun’da felsefe ve estetik dersleri vermeye başladı. Bu derslere devam ederken 1918’de Maarif Nazırı olarak politikaya geri döndü. Sevr Antlaşması’nı imzalayan heyetin içerisinde yer alması ve Milli Mücadele’ye muhalif bir tavır sergilemesi sebebiyle yakın arkadaşı Ali Kemal’in akıbetine uğramaktan korkarak 8 Kasım 1922’de Mısır’a gitmiştir. Daha sonra Sevr’i imzalaması sebebiyle TBMM tarafından 150’likler listesine alındı. Emir Abdullah’ın davetine uyarak Ürdün’e gitti ve kralın divan tercümanı oldu. 1934’te buradaki memuriyetinden emekliye ayrılarak Lübnan sahilinde Cünye Kasabası’na yerleşti. 1936’da eşiyle birlikte Avrupa seyahatine çıkarak 1 yıl İngiltere ve Fransa’da kaldı. 150’liklerin affına dair kanunun yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra 1943’te İstanbul’a döndü. Bundan sonra gazetelerde edebiyat, sanat ve estetikle ilgili yazılar yayımladı. 30 Aralık 1949’da vefat etti.
Ebüzziya Mehmed Tevfik (1849-1913): Matbaacı, gazeteci, yazar, kûfî hattatı, arabesk süslemeci, halıcı ve politikacı. Matbaacılık tarihinin en önde gelen isimlerinden biridir. Yeni Osmanlılar hareketinin önemli temsilcilerinden muhalif bir aydındır. Avrupa’daki basın, yayın türleri, gazete ve matbaa tekniğindeki birçok yeniliği ülkesine taşıyan Ebüzziya Tevfik, sanatsal tasarımlarını zamanın gelişmiş teknikleri ile buluşturmuş ve Osmanlı’daki yayın ve matbaayı uluslararası kabul gören bir noktaya getirmiştir. Yaşadığı dönemin önemli yapıtlarını sanat değeri yüksek tasarımlarla basmıştır.
Talha Ebüzziya (1882-1921): Ebüzziya Tevfik ikinci oğlu, Velid Ebüzziya’nın abisi, Ziyad Ebüzziya’nın babasıdır. Konya sürgününden döndükten sonra II. Meşrutiyet’in İlanı (1908) ile beraber babasının yanında Tasvir-i Efkâr gazetesi ve Matbaa-i Ebüzziya’nın yayın işlerinde çalışmaya başladı. Babasının vefatından sonra Velid Ebüzziya ile beraber gazete ve matbaanın başına geçti. Milli Mücadele yıllarında gazete ve matbaanın başında olan Talha ve Velid Ebüzziyalar Ankara Hükümetinin gayri resmi sözcüsü oldu. İngilizlerin İstanbul’un işgali haberlerini tüm Anadolu’ya yayılmasında rolü bulunduğu için hapsedildi. Burada Verem hastalığına yakalanarak tedavi gördüğü İsviçre’de bir senatoryumda vefat etti.
Velid Ebüzziya (1884-1944): Babasının vefatından sonra abisi Talha Ebüzziya ile beraber gazete ve matbaanın yönetimine geçti. Bu dönemde gazetelerde resimler yayınlanmasına öncülük ederek gazeteyi daha çekici bir hale getirmiş ve gazete içeriklerinin zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Milli Mücadele yıllarında önemli gazetecilik başarılarına imza atan Velid Ebüzziya kurduğu iddia edilen «Mim Mim Grubu» isimli -işgal kuvvetlerinin Türk ordusundan toplayıp depolara kaldırdığı silah ve mühimmatı Anadolu’ya kaçırması için kurulan- yer altı teşkilatı ile İstiklal Madalyası aldı. Cumhuriyet’in İlanı’ndan (1923) sonra devrimlere aldığı karşı tutum sebebiyle İstiklal Mahkemelerinde yargılandı daha sonra beraat etti. Bu dönemde Zaman gazetesini yayınlayan Velid Ebüzziya gazete yazılarını bırakarak daha çok matbaa yayınları ile ilgilendi.
Ziyad Ebüzziya (1911-1994): Gazeteciliğe 1933 yılında amcası Velid Ebüzziya’nın çıkardığı Zaman gazetesinde başladı. Daha sonra Tasvîr-i Efkâr’da Velid Ebüzziya ile birlikte çalıştı (1940-1945). Velid Bey’in ölümünden sonra Cihat Baban’la birlikte aynı gazeteyi Tasvir adıyla çıkardı (1945-1949). 1950’de Demokrat Parti’den Konya milletvekili oldu. Robert College’da Türkçe, tarih, coğrafya öğretmenliği yaptı (1938-1943). Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin kurucu heyetinde yer aldı (1955-1960). İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı (1979-1985). Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ne basın tarihiyle ilgili maddeler yazdı.
Hüseyin Hilmi Paşa (Eylül 1855, Midilli - Nisan 1923, Viyana), II. Abdülhamid saltanatında 31 Mart Ayaklanması döneminde (14 Şubat 1909 - 13 Nisan 1909) ve V. Mehmed saltanatında (5 Mayıs 1909 - 28 Aralık 1909) iki defa toplam 10 ay sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. En etkin ve verimli devlet adamlığı görevini, Vilayet-i Selase’de (Selanik, Kosova ve Manastır) Rumeli Umum Müfettişi olarak icra etmiş ve daha çok bu dönemdeki görevi ile anılmıştır. II. Meşrutiyet’in İlanı’nda sonra Kamil Paşa Kabine’sinde Dahiliye nazırı olmuş (27 Kasım 1908). Son olarak Viyana Sefirliğine getirilen (1912-1918) Hüseyin Hilmi Paşa, elçiliğinin nihayete erdiği 1918 sonrasında da bulunduğu Viyana’dan ülkeye dönmemiş, 1923 yılında burada vefat etmiştir.
Hüseyin Hilmi Paşa’nın doğduğu yer olan Midilli’de Tahrirat Kalemi (1874) olarak başladığı memuriyet hayatı kronolojik olarak şu şekildedir:
- 1881 - Midilli Tahrirat Kalemi mukayyit ve müdür
- 1883 - Aydın Mektupçusu
- 1885 - Suriye Mektupçusu
- 1891- Burdur’da Padişah çiftliklerinin idaresi
- 1893 - Mersin Mutasarrıfı
- 1893 - Maan Mutasarrıfı
- 1897 - Nablus ve Süleymaniye mutasarrıflıkları
- 1897 - Adana Valisi
- 1898-1902 Yemen Valisi
- 2 Aralık 1902-23 Temmuz 1908 – Vilayet-i Selâse’de Rumeli Genel Müfettişliği
- 27 Kasım 1908 - Dahiliye Nâzırlığı
- 13 Şubat 1909-13 Nisan 1909 - Sadrazam
- 5 Mayıs 1909-12 Ocak 1910 - Sadrazam
- 1909-1912 - Ayan Meclisi Azalığı
- 22 Temmuz 1912-28 Ekim 1912 - Adliye Nâzırlığı
- 28 Ekim 1912-1918 - Viyana Sefirliği
Veysel Paşa'nın oğludur. Balkanlar da dahil olmak üzere muhtelif bölgelerde görev yapmış olan Ali Rıza Paşa hakkında literatürde herhangi bir bilgi tespit edilememiştir.